Kayın ağacı (Beech tree) /Paul Sandby/Tayfun Timocin/ Strabon/Budweiser/Gustav Klimt/Nazım Hikmet/Zülfü Livaneli


Paul Sandby'nin 1794 yılında yaptığı  "An ancient beech tree" tablosu ve bir Kayın ağacı yazısı  ile günaydın.



Kayın ağaçları  ( Latince Fagus ) genellikle Marmara ve Karadeniz  bölgelerinde görülür, 40 metreyi bulabilen boylarıyla  700 yıl yaşabilirler ve ideal orman ağaçlarıdır. Dayanıklı  yapısı ile   mobilya ve oyuncak üretiminde sıkça kullanılır. Sonbaharda yapraklarını döken bu ağacın dünya üzerinde 10 çeşidi bulunmaktadır.


 

Meyvesi acı olsa da yenebilir ve   kayın kozalağı ya da kestanesi denir. 
Kayın ağaçları ile ilgili ayrıntılı bilgiye aşağıdaki linkten ulaşılabilir. 

https://agacplatformu.com/kayin-agacinin-ozellikleri/

Altaylarda yaşayan şamanist Türklerin en kutsal bildikleri ağaç, kayın ağacıdır,  bütün şaman ayinlerinde yer alır. Halkı cinlerden koruduğuna inanılır. 

Kayın ağacının mitolojik kimliğinin oluşmasındaki faktörleri inceleyen ve ayrıntılı literatürler veren "Kayın ağacının Türk mitolojisindeki yeri" başlıklı yazı için  aşağıdaki linki öneririm. 

http://www.genelturktarihi.net/kayin-agacinin-turk-mitolojisinde-yeri

Eski kaynaklarda  “kayın” kelimesinin “kadın”dan geldiği ileri sürülmektedir. 

Yakın tarihli bir yazısında Tayfun Timocin:
"Etimologlar, “kayın” sözcüğünün “kadın”dan, yani Türkçe hatundan geldiğini söylüyorlar. Hatun da, Divânü Lügâti’t-Türk’ten de öğrendiğimiz gibi, “qatun”dan geliyor. Türkçe. Kadın ve kayın. Hayat vericilikleri, hayatı sembolize edişleri ile aynı sözcükten türemiş iki isim. İki dev kavram."

"Evli olanlarımız yaşar, olmayanlarımız da bilirler ki evlenince insanın bir sürü “kayın” akrabası olur. Kayın annemiz olur, ona kayınvalide veya kayın ana deriz, ki kayın ana, ağzımızda “kaynana” biçimine dönüşür; kayın babamız olur kayınbaba veya kayınpeder deriz. “Geçen gün kaynım geldi” deriz mesela. “Kaynım geldi” lafını sadece erkekler için söyleriz, ana dışındaki kadınları kapsamaz “kayın” nedense. Kayın kız kardeş veya kayın bacı yoktur, ona görümce veya baldız denir. “Nedense” dediğime bakmayın, nedenini biliyorum, yazı bitince, anlatmayı becerebilirsem, siz de biliyor olacaksınız umarım." 
diyor. Yazının devamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz. 

https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/tayfun-timocin/kayin-seyler-mitolojisi-41539439

Strabon'un coğrafya kitabına göre Truvalıların yanında savaşan Mysia'lıların adı Lidce Kayın anlamına gelir. Truva atının da kayın ağacından yapıldığı söylenir. 


21 gün boyunca kayın ağacı talaşı olan bir tankta bekletilen Budweiser, aynı zamanda, biranın yaşlanmasıyla ilgili kayın ağacı pratiğini sürdüren dünyadaki tek bira üreticisidir.





Bence bu yazının en enteresan bilgisi, kayın ağacı kabuklarının kağıt bulunmadan önce yazı için kullanılmasından dolayı çeşitli dillerde  kitap kelimesi kayın ağacından gelmesidir. İngilizce book, eski İngilizce'de kayın ağacı anlamına gelen boc/bok kelimesinden türetilmiştir. 
Aynı şekilde, Almanca  Buch/ Buche, Felemenkçe  Boek/ Beuk, İsveççe Bok/Bok, Rusça ve Bulgarcada ise Buk/Bukva şeklindedir. 












Gustav Klimt'in 1902 yapımı  "Kayın ağacı ormanları" tablosu ve Nazım Hikmet'in "Karlı kayın ormanında" şiiri ile iyi 
haftasonları diliyorum.
 


Karlı kayın ormanında
yürüyorum geceleyin.
Efkârlıyım, efkârlıyım,
elini ver, nerde elin?

Ayışığı renginde kar,
keçe çizmelerim ağır.
İçimde çalınan ıslık
beni nereye çağırır?

Memleket mi, yıldızlar mı,
gençliğim mi daha uzak?
Kayınların arasında
bir pencere, sarı, sıcak.

Ben ordan geçerken biri :
"Amca, dese, gir içeri."
Girip yerden selâmlasam
hane içindekileri.

Eski takvim hesabıyle
bu sabah başladı bahar.
Geri geldi Memedime
yolladığım oyuncaklar.

Kurulmamış zembereği
küskün duruyor kamyonet,
yüzdüremedi leğende
beyaz kotrasını Memet.

Kar tertemiz, kar kabarık,
yürüyorum yumuşacık.
Dün gece on bir buçukta
ölmüş Berut, tanışırdık.

Bende boz bir halısı var
bir de kitabı, imzalı.
Elden ele geçer kitap,
daha yüz yıl yaşar halı.

Yedi tepeli şehrimde
bıraktım gonca gülümü.
Ne ölümden korkmak ayıp,
ne de düşünmek ölümü.

En acayip gücümüzdür,
kahramanlıktır yaşamak :
Öleceğimizi bilip
öleceğimizi mutlak.

Memleket mi, daha uzak,
gençliğim mi, yıldızlar mı?
Bayramoğlu, Bayramoğlu,
ölümden öte köy var mı?

Geceleyin, karlı kayın
ormanında yürüyorum.
Karanlıkta etrafımı
gündüz gibi görüyorum.

Şimdi şurdan saptım mıydı,
şose, tirenyolu, ova.
Yirmi beş kilometreden
pırıl pırıldır Moskova...

Karantina günlerinde, Zülfü Livaneli orkestrasının seslendirdiği şarkısını dinleyebiliriz. 

https://youtu.be/_U2evrR6ReY








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dante'yle İlahi Komedya'yı Tartışmak/Rafael/Marx

Aeneas 14 /Üçüncü Kitap/Delos Adası/Rottmann/Claude Lorrain/Rubens/Bertin/Cornelis de Vos/Turner/Trevisani/Goethe/Valeron

Meşe ağacı (Oak tree) /Van Gogh/Aziz Nesin/Guernica/Josef/Odysseus/Malcolm Gladwell/Cenap Şahabettin/Halil Cibran/Tolga Çandar