Söğüt ağacı/Orhan Veli/Van Gogh/Gauguin/Caillebotte/ Nazım Hikmet/Genco Erkal/Ethem Onur Bilgiç/Onur Akın

                      

Orhan Veli "Seyahat" isimli şiirinde 

"Söğüt ağacı güzeldir.
Fakat trenimiz 
Son istasyona vardığı zaman 
Ben dere olmayı 
Söğüt olmaya 
Tercih ederim." der.

Sanıyorum siz de  varmayı değil yolda olmayı tercih edersiniz. Tamam söğüt olmayalım ama söğütü de bilelim istedim ve  bilimsel adı Salix olan Söğüt'ün şifa verici özelliğinden başlayıp, yazılı ve görsel sanatta  nasıl işlendiğiyle ilgili paylaşımlar yaptım  bu Pazar günü. 

Dünyanın birçok bölgesinde doğal olarak yetişen söğütün 300'den fazla türü vardır. Ülkemizde en çok Salix alba denen "Aksöğüt" bulunmakla birlikte şiirlerimize giren genellikle  Salix babylonica denen "Salkımsöğüt"ler olmuştur.

Binlerce yıl önce Mısırlılar, söğüt ağacının kabuklarını soyarak ağrı kesici olarak kullanıyordu. 125 yıl önce ise söğüt ağacında bulunan salisilik asit  sentezlenerek hayatımıza Aspirin olarak girdi. 

Söğüt ağacı ile ilgili çok sayıda mit vardır ve büyük kısmı  çok Uzak  Doğu Asya ve Japonya kökenlidir. 

Söğüt ağacının mitolojisinden başlayıp, tarihini ve  Anadolu kültüründeki yerini okumak isteyenler için, linkini paylaştığım "Anadolu kültüründe söğüt ağacı" yazısını öneririm. 

https://yeryuzuagaci.wordpress.com/2018/12/09/anadolu-kulturunde-sogut-agaci/

Vincent van Gogh'un  "Gün Batımında Söğütler", Paul  Gauguin'in "Söğütler" 
ve Gustave Caillebotte'in "Sen kıyısında söğüt"  ismini taşıyan tablolarını  görüyorsunuz. 


Nazım Hikmet'in 1928'de yazdığı, atından düşerek savaşın dışında kalan askerin öyküsüyle mücadeleden kopuşun mefaforunu  yaptığı "Salkımsöğüt" isimli şiirini okurken atların koşarken çıkardığı sesleri duymaya çalışın. Bu özelliğiyle dünyanın en güzel şiirlerinden biri kabul edildiği söylenir. 

"Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
Birden
bire kuş gibi
vurulmuş gibi
kanadından
yaralı bir atlı yuvarlandı atından!
Bağırmadı,
gidenleri geri çağırmadı,
baktı yalnız dolu gözlerle
uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!

Ah ne yazık!
Ne yazık ki ona
dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!

Nal sesleri sönüyor perde perde,
atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!

Atlılar atlılar kızıl atlılar,
atları rüzgâr kanatlılar!
Atları rüzgâr kanat...
Atları rüzgâr...
Atları...
At...

Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!

Akar suyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendi
renkler silindi.
Siyah örtüler indi
mavi gözlerine,
sarktı salkımsöğütler
sarı saçlarının
üzerine!

Ağlama salkımsöğüt
ağlama,
Kara suyun aynasında el bağlama!
el bağlama!
ağlama!"

Nazım Hikmet’in “Salkımsöğüt” şiirini
Ethem Onur Bilgiç'in çok ödüllü
kısa animasyon filmi eşliğinde Genco Erkal'ın seslendirmesi ile dinleyince içinizde bir yerlerin kıpırdayacağına eminim. 

https://youtu.be/5vq4eZSyyVU

Onur Akın'ın Salkımsöğüt şiirinden bestelediği şarkıyı aşağıdaki linkten  dinleyebilirsiniz. 

https://youtu.be/AjQovQ4xpUU



Uzun dallarıyla öne eğilmiş gibi duran söğüt ağacını  tevazunun sembolü kabul edebiliriz. Tevazu ile yaşayıp olgunlaştıkça, boyu uzayıp, yerlere kadar eğilen söğüt ağacı misali olmalıyız. 

Bonus: Rock severler  için Jamaika tarzı bir rock parça seçtim. Alton Ellis'in "Söğüt ağacı" (Willow tree) parçası:

https://youtu.be/gWYg3VJDVp8


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dante'yle İlahi Komedya'yı Tartışmak/Rafael/Marx

Aeneas 14 /Üçüncü Kitap/Delos Adası/Rottmann/Claude Lorrain/Rubens/Bertin/Cornelis de Vos/Turner/Trevisani/Goethe/Valeron

Meşe ağacı (Oak tree) /Van Gogh/Aziz Nesin/Guernica/Josef/Odysseus/Malcolm Gladwell/Cenap Şahabettin/Halil Cibran/Tolga Çandar